Hamileliğimi öğrendikten sonra birinci trimesterin getirdiği değişimleri yaşamaya başladım. En büyük şansım, birçok anne adayının zorlandığı mide bulantısını neredeyse hiç yaşamamış olmamdı. Ama bunun yerine bitmek bilmeyen bir uyku hali vardı. Öncesine göre çok daha fazla uyuyordum, sanki vücudum kendini sürekli dinlenmeye zorluyordu.
Yine de, uyanık olduğum anlarda yerimde duramıyordum. Hareketli biri olarak dikkatli ve temkinli olmam gerektiğini bilsem de, bunu pek başaramıyordum. Kendimi kısıtlamak, alışkanlıklarımı değiştirmek benim için zordu. Doktorumun “dinlenmelisin” uyarılarına rağmen, enerjik yapımı tam olarak kontrol edemedim.
Tüm bunların yanında, tiroid rahatsızlığım nedeniyle düşük riski taşıdığımı öğrenmek süreci daha da kaygılı hale getirdi. Her şey yolunda mıydı? Bebeğim sağlıklı mıydı? Kontrollerde kalp atışını duyana kadar içimde hep bir endişe vardı. Bu yüzden hamileliğimi hemen paylaşmamak konusunda kararsız kaldım. Ama ne kadar saklamak istesem de, içimde büyüyen bu mutluluğu en sevdiklerimle paylaşmadan duramadım.
Bu süreçte beslenmem de tamamen değişti. 30 yıllık hayatımda hiç bu kadar sağlıklı beslenmemiştim. Her yediğim şeyin artık sadece beni değil, içimde büyüyen minik kalbi de etkilediğini bilmek bambaşka bir sorumluluk duygusuydu.
Birinci trimester, bedenimi ve zihnimi yeniden tanıdığım bir dönem oldu. Hamilelik sürecine tam anlamıyla adapte olamasam da, onun bana öğretecekleri daha yeni başlıyordu.