Geçtiğimiz haftalarda, hayatımda ilk kez bir toplumsal eyleme katıldım. Elimde sadece bir pankart vardı ama içimde birçok duygu taşıyordum: merak, endişe, umut. . . Hepsi bir aradaydı. Kalabalığın ortasında yürürken etrafımdaki yüzlere göz attım; kimisi kararlı, kimisi ise tedirgindi. Ancak, herkes bir şekilde bir araya gelmişti. O an, dışarıdan gelen sesler vardı ama ruhlarda derin bir sessizlik hâkimdi; bir arayış, bir anlam bulma isteği.
Eylem ilerledikçe ortamda bir hareketlenme başladı. Önce uzaktan gelen bir kargaşa ardından da keskin bir koku: biber gazı. Kalabalık hızla harekete geçti, insanlar yönsüzce koşmaya başladı. Gözlerim yanıyor, nefesim kesiliyordu. O an, korkuyu hissetmemek imkânsızdı. Fakat bu korkunun içinde farklı bir farkındalık da vardı: "Bu da yaşanıyor. "
O anlarda tanık olduğum yardımlaşma oldukça etkileyiciydi. Tanımadığım birine dönüp, “Bu tarafa gel! ‘’ demek veya bir şişe sütü paylaşmak. . . Bu küçük ama anlam dolu anlar, kaosun içinde insan kalabilmenin mümkün olduğunu gösterdi.
Bunun yanı sıra, bazı sahneler de zihnimi meşgul etti. Sessizce dururken yere yatırılarak götürülen birine tanık olmak, insanın zihninde uzun süre yankılanan soruları beraberinde getiriyor: "Sadece orada olmak, ne zaman bu kadar ciddi bir mesele haline geldi? "
Eylem101, benim için sadece dış dünyayı değil, iç dünyamı da daha net görmemi sağlayan bir deneyimdi. Herkesin "eylem" tanımı farklı olabilir; ancak benim için eylem artık yalnızca yürümek değil; adaleti hissetmek ve adaletsizliği fark etmek anlamına geliyor.