Herkese merhaba, kısa bir aranın ardından kültüre, sanata, tarihe ve mitolojiye şöyle efsane dolu bir giriş yapalım istedim. Alın elinize kahvenizi ve hızlıca başlayalım bu efsanevi bloga.
İstanbul sizce sadece bir şehir mi yoksa daha fazlası mı? Şimdi orada doğdum büyüdüm diye öveceğim sanıyorsanız, evet öveceğim çünkü bu efsaneler, gizemler, sonsuz ruhlar ve yaşanmışlıklar taşıyan bu şehri övmeyelim de ne yapalım. İstanbul dediğimizde aklımıza birçok yapı geliyor, bugün sizlerle İstanbul’un altında saklanmış, mitolojiden tutun efsanevi savaşlar dahi taşımış o gizemli yere gideceğiz: Yerebatan Sarnıcı.
Şehrin göbeğinde, Ayasofya’nın hemen yakınında bulunan bu gizem dolu sarnıç İmparator Justinianus tarafından 526-527 senelerinde şehrin su ihtiyacını karşılamak üzere yapılmıştır. Suyun içinden yükselen mermer sütunlar ve efsanevi Medusa’nın heykelleri ile süslenmiş bu sarnıç, tarihte birkaç kere bakım görmüş ve günümüzde ise eşsiz ışıklandırması ile ziyarete açılmıştır.
Sarnıç 336 adet sütunla ve görkemli Medusa heykelleri ile mistik atmosferi ve büyüleyen sessizliği ile insanı adeta kendine çekiyor. Antik dönemlere ait olduğunu düşünülen Medusa başlarından biri ters, diğeri de yan çevrili yerleştirilmiştir. Bu durum tesadüfen mi yoksa bilinçli şekilde mitolojik hikayeden esinlenerek mi yapılmış bilinmezdir. Ne hikayesi yahu demeyin hemen anlatıyorum:
Medusa’nın Acı Hikayesi
Yunan mitolojisinin korkulan ve acınılan karakteri Medusa, üç Gorgon kardeşten tek ölümsüz olanıydı. Hayatı altüst edilmeden önce güzelliği, özellikle de güzel saçları ile bilinirdi. Bu güzelliği denizler ve depremler tanrısı olan Posedion’un ilgisini çeker, ve mitolojinin kaçınılmaz gerçeği ile Medusa’ya sadece ilgi duymakla kalmaz. Bu duruma sinirlenen Posedion’un karısı Athena, Medusa’nın saçlarını yılana çevirir ve o korkunç laneti verir: bakışları kime değerse taşa dönüşecektir. Zavallı Medusa bir gün uykusunda Perseus tarafından öldürülür ve kesilen başı hala laneti taşıdığından Athena onu kalkanına takar.
Medusa’nın bu hikayesinden sonra sarnıç içerisinde neden baş heykelinin bulunduğu konusunda hikayeler oluşur. Belki koruma amaçlı Medusa’yı kullandılar belki de o kadar korktular ki heykeli düz açıda yerleştiremediler...
Osmanlı döneminde varlığı unutulan ya da önem verilmeyen sarnıç 16. Yüzyıla gelinip yeniden İstanbul’da yaşayan Fransız doğa bilimci ve topografya uzmanı Petrus Gyllius tarafından keşfedildiğinde önemi yeniden açığa çıkar.
Evet sevgili okuyucularım, neler düşünüyorsunuz bu efsanevi sarnıç hakkında? Daha önce gitme fırsatınız oldu mu, eğer olmadıysa kesinlikle uğrayın ve o tarihi taşları, Medusa heykelleri ve eşsiz ışıklandırması ile tarihin büyüsüne kapılın.
Aşağıda ters yerleştirilmiş Medusa heykelini görebilirsiniz: