600 yıllık süren koskoca Osmanlı İmparatorluğu bizlere miras olarak sadece ülkemizi mi bırakmıştı? Geriye neler geldi bu eşsiz topraklarla birlikte? Gelin bu sorulara yanıt bulalım.
Osmanlı beraberinde yaşattığı gelenek ve görenekleri ile tarihe ve kültür alanına önemli miraslar bırakmıştır. En önemlilerinden biri ise hala günümüzde dahi devamlılığını sürdüren kız isteme merasimidir. Bu kültür bile içerisinde âdâb-ı muâşeret ve Türk kahvesi kültürü gibi mirasları barındırır. Gel gelelim kız isteme kültürünün çeşitli inceliklerini incelemeye.
Görücü usulü ile başlayan bu kültür çeşitli basamaklardan ve inceliklerden oluşuyordu. Önce bekar kızlar sorup soruşturulurdu. Hatta bunun için bile güzel bir gelenek vardı: kırmızı çiçekler. Bir evin penceresinin önünde kırmızı çiçekler var ise o evde evlenme yaşına gelmiş bekar bir kız olduğu anlaşılırdı. Beğenilen kızın ailesi, soyu, değerleri araştırılırdı. Aile büyükleri beğenilen kıza görmeye gitme adını verdikleri misafirliğe giderlerdi.
Geldi erkek tarafı, kız tarafı ne yapmalı? Aile büyükleri önce damadın dizlerine bakarmış. Ne alaka yahu demeyin, damadın namaz kılıp kılmadığı dizindeki pantolonun izinden anlaşılırmış. Bir de mest olacağımız bir bilgi daha. Osmanlı zamanı çeşitli kokular aynı sözler gibi derin anlamlar barındırırdı içlerinde. Erkek tarafı zambak kokusu ile gelir ise misafirliğe, kızı ne kadar istediklerini belirtirlermiş. Yani “Ben kızına talibim!”demekmiş.
“Allah’ın emri, peygamberin kavli ile kızınızı oğlumuza istiyoruz.” işte bu cümle ile başlanırdı merasime. Bakıldı olumlu gidiyor gelsin bakalım Türk kahveleri. Ama burada duralım; nasıl sunuluyordu Türk kahvesi? En ince detayda bile binlerce anlam barındıran bu merasimde kahve sunumu ile dahi sözsüz mesajlar paylaşılırdı. Kahve sunumları şerbet ile sunulurdu; bu şerbet karanfilli ise “Gelin isteyin kızımızı, biz razıyız.” mesajı verirdi. Ancak şerbet sade ise vay damadın haline! Sade şerbet “Bizim size verecek kızımız yok!” anlamına gelir ve söze gerek duymadan reddedilirdi. Görüyor musunuz kibarlığı, hoşgörüyü. Bir kokuyla, bir tatla çözüme kavuşuyormuş meseleler.
Bir incelik daha var bu merasimin içinde: kahve fincanları. Kızımız getirdi kahveleri, sundu herkese. E şimdi ne olacak? Damat önce fincanın üzerindeki motiflere bakarmış. Her bir motif bir anlam taşırmış. Gelin bunları kısaca öğrenelim. Ayrı yönlere bakan kadın ve erkek figürü ya da tek gül “Seninle evlenmek istemiyorum.”, iki gül ya da çift lale motifi “Evlenebiliriz, sana gönlüm aktı.” demek idi. Bir diğer şekilde ise; vahşi hayvan motifli bir fincan geldiyse damat kaçacak yer bulsundu. Bu motif kibarca “Benim gönlümde başkası var, beni istediğini duyarsa seni parçalar.” demekti. Fincanın üstünde evcil hayvan, ceylan ya da yüz yüze bakan kadın ve erkek figürü var ise kızımız bu işe sıcak bakıyor evlenmek istiyor demekti.
Gerçekten araştırdıkça, öğrendikçe bu inceliklere hayran kaldım. O dönemde insanlar kokuyu, tatları, motifleri kullanarak söylemesi derin ne var ise en güzel şekilde iletiyorlarmış. Ben bu kız isteme merasimi kültürüne hayran kaldım. Sizler bu konu hakkında neler düşünüyorsunuz? Yorumlarda buluşalım ☕️