Açık konuşalım: Biz artık bilim kurgu izlemiyoruz. Biz bilim kurgunun içinde yaşıyoruz. Black Mirror, “aman işte abartmışlar” dediğimiz şeyleri yavaş yavaş burnumuzun dibine kadar getirdi. Ve fark etmeden bir bakmışız, o bölümlerin çoğu gerçek olmuş.
Like’la Hayatımızı Tasarlamak: “Nosedive” Gerçek Oldu
Dizi tarihinin belki de en “rahatsız edici” bölümlerinden biri olan Nosedive, insanların birbirine puan verdiği, sosyal statünün tamamen bu puanlara göre şekillendiği bir evrende geçiyordu.
Ve evet, Çin’de böyle bir sistem şu an test aşamasında. Adına “sosyal kredi sistemi” deniyor. Vatandaşlar davranışlarına göre puanlanıyor, bazı yerlerde işe alım sürecinden tut da ev kiralama hakkına kadar etkiliyor.
Ama hadi Çin’i geçtim; biz de hâlâ her gün Instagram’da like’lanıyoruz, yorumlanıyoruz, algoritma bizi ya daha çok görünür yapıyor ya da gömüyor. Yani görünüş, içerik, popülerlik = değer. Nosedive, bir uyarıydı ama biz onu “filtreli story” zannedip geçtik.
“Be Right Back” ve Yapay Zekâyla Sohbet: Sadece Dizi mi?
Bu bölümde bir kadın, ölen sevgilisinin sosyal medya geçmişinden yola çıkarak yapay zekâ versiyonuyla konuşmaya başlıyordu. O zaman izlerken “Hadi canım, bu kadarı da olmaz” demiştik… ama?
Artık ölü sevdiklerimizin sesiyle konuşan yapay zekâlar geliştiriliyor. Ses klonlama, görsel canlandırma, AI chatbot’lar derken, “ölü ama yanımızda” fikri daha da gerçek bir hal alıyor.
Mahremiyet? Yok öyle bir şey…
“Shut Up and Dance” bölümü, mahremiyetin ortadan kalktığı, her hareketimizin izlendiği bir evrende geçiyordu. Bugün telefon kamerana, mikrofonuna, konumuna sürekli erişim sağlayan uygulamalar var.
“Zaten bir şey yapmıyorum ki, izlesinler” demek yerine şunu soralım:
“Her an izlenmek fikri neden bize artık garip gelmiyor?”
Bu da Black Mirror’ın yaptığı en güçlü şeylerden biri: Normalleştirdiğimiz şeylerin aslında ne kadar garip ve riskli olduğunu suratımıza çarpıyor.
Black Mirror sadece bir dizi değil, adeta bir “gelecek uyarı sistemi”. Ama bazen insan düşünüyor…
Acaba biz bu uyarıyı alıp teknolojiyi daha bilinçli kullanmaya mı çalıştık,
yoksa “Ooo ne güzel kurguymuş” deyip aynısını yaşamak için daha da mı hızlandık?
Belki de dizinin ismi zaten her şeyi anlatıyor: Black Mirror = siyah ekranlar
Yani şu an sana bu yazıyı okutan ekran, o ayna olabilir.
Kendine bak. Nerede durduğunu, teknolojinin seni nasıl değiştirdiğini gör. Ve belki de bir bölüm gibi yaşayıp gitmeden önce durup düşün:
“Ben hangi Black Mirror bölümünün içindeyim?”