Yazın yaklaşmasına kimler seviniyor? Kendini yaz insanı olarak tanımlayanlar burada mı? Güneşli günlerde kendimizi enerjik, mutlu ve pozitif hissetmemiz tesadüf değil. Atalarımız ne demiş “ Güneş girmeyen eve doktor girer.” Bu yazımda sizlere güneşin sağlığımıza olan etkilerinden bahsedeceğim.
Bu yazıyı yazmamın sebebi psikolojiye giriş hocamın altını çizerek söylediği, benim de aklıma kazının şu cümlelerdi: “Uyandığımız ilk anda güneş ışığı görmenin, modumuz ve sağlığımıza büyük etkileri vardır. Güneşsiz bir güne uyanmak depresif bir etki yaratır, aksiyon almak ve güne başlamakta bizi zorlar.”
Kendi hayatımıza baktığımızda kış ve sonbahar aylarında , güneş ışığının azalmasıyla daha mutsuz olduğumuzu gözlemleyebiliriz. Buna “Mevsimsel Duygudurum Bozukluğu (SAD)” denir. Bir kısaltmanın durumu bu kadar iyi özetleyebildiğini görmemiştim. SAD’ın belirtileri sürekli yorgun, halsiz, bitkin ve enerjisiz hissetmek; uzun süren mutsuzluk, keyifsizlik yani depresif bir ruh halidir. Artı olarak yeme alışkanlıklarında görünen karbonhidrat ağırlıklı besin tüketme eğilimi ve kilo artışı bu sendromun dışa vurumudur. Çalışanların ve öğrencilerin baş belası sabahları zor uyanma ve gün içinde uyuma isteği de bu belirtilere örnek olarak gösterilebilir.
SAD’ın nedenlerini, mutlulukla yakından ilişkili olan serotonin eksikliği ile açıklamaya başlayabilirim. Güneş ışığı serotonini artırır ve ruh halimizi düzenler, bizi daha pozitif hissettirir. Kış ve sonbahar aylarında azalan güneş ışığı, serotoninin ortaya çıkmasını zorlaştırır. Aynı zamanda uyku hormonu olarak bilinen melatonin, güneş ışığı azaldığı zaman salgılanır. Normalde akşam vakitlerine denk gelmesi gereken melatonin salgılanması, gün içinde güneş ışığı eksikliği yüzünden salgılandığında, gündelik hayatımızda kendimizi yorgun hissederiz. Bunu gün ışığının düzenlediği biyolojik saatimizin bozulması ile de bağdaştırabiliriz.
Güneşten bahsederken D vitaminini anmazsak olmaz. Özelliklerinin üstünden geçmemiz gerekiyor:
D vitamini kemik sağlığını güçlendirir, kas sağlığını korur, bağışıklık sistemini dengeler, böylece hastalanma riskimizi azalır. Aynı zamanda az önce bahsettiğimiz mevsimsel depresyonu dengeleyerek daha mutlu olmamızı sağlar.
Günümüzde, güneş ışığına maruz kalmakla alakalı birçok fikir ayrılığı var. Bazı insanlar güneş ışığının zararlı olduğunu ve kendimizi güneşten olabildiğince korumamız gerektiğini savunurken, bazı insanlar da güneş kremi bile sürmeden dışarı çıkıp cildimizi olabildiğince güneşe yakın tutmamız gerektiğini söylüyor.
Bu fikirleri politik bir biçimde ele alırsak, iki görüşün ortasında durmamız gerektiği kanaatindeyim
Bu tartışmaya da değindiğimize göre güneşten en sağlıklı ve verimli şekilde yararlanmanın yolları birlikte inceleyelim.
Günde 10-30 Dakika Güneş Işığı Almak
Güneşin tam tepede olmadığı saatlerde mesela sabah 10-11.00 ve öğleden sonra 15.00-16.00 arası, güneşle temas etmek D vitamini üretimi için uygun zaman dilimleri olacaktır. Günlük hayatından bir aktiviteyle ( kahve içmek, kitap okumak, yürüyüş yapma) birleştirirsen bir taşla iki kuş vurmuş olursun.
Cildin Güneşle Temasına İzin Ver
Eğer özel bir cilt hassasiyetin yoksa, kendi cilt tipine uygun bir güneş kremi kullanarak yüz, kollar ve bacaklar gibi alanların güneşle doğrudan temas etmesine izin verebilirsin.
Güneşin Az Olduğu Dönemlerde Alternatif Kaynaklar
Kış aylarında ya da havanın kapalı olduğu dönemlerde D vitamini üretimi düşebilir. Bu dönemlerde:
Yağlı balıklar (somon), süt ürünleri ve D vitamini ağırlıklı besinler tüketebilirsin.
D Vitamini Seviyeni Kontrol Ettir
Herkesin vücudunun ihtiyacı farklıdır. Bir kan testiyle D vitamini seviyeni ölçtürmek ve gerekiyorsa takviyeye başlamak sağlıklı bir yol olur.
Güneşin, ışıltın ve mutluluğun daim olsun sevgili okuyucum. Gelecek yazımda görüşmek üzere:)