Kızlarım, Merhaba!
Daha önceki bloglarımda size, arkadaşlığın ne kadar önemli olduğundan, doğru arkadaşın bize ne kadar iyi geldiğinden bahsetmiştim. Hatta bazen öyle güzel dostluklar olur ki, düştüğümüz yerden bizi çok daha güçlü bir şekilde kaldırabilirler. Geçtiğimiz bloglarda bu konudan sıkça söz ettim. Şimdi gelin, bu konuyu biraz daha derinlemesine inceleyelim. Biraz da kız kıza davetleri konuşalım.
Normal bir arkadaşla buluştuğun zaman bazen çekinebilir, cümlelerini seçerek konuşabilir, hatta utanabilirsin. Ama gerçek bir dostla, gerçek bir arkadaşla buluştuğun zaman kendini tamamen şeffaf bırakıyorsun. Düşünmeden konuşuyorsun çünkü karşındakinin seni yargılamayacağını, ne yaparsan yap arkanda olacağını biliyorsun. Ve bu gerçekten çok kıymetli.
Ve bu insanları bulmuş olmak da yetmiyor; onları kaybetmemek de bir o kadar önemli. Onlarla buluştuğumuzda, bulutların üstünde hissetmemiz için onların ne kadar özel olduklarını onlara da hissettirmeliyiz. Hadi, birlikte kız kıza davete çıkarken neler yaptığımı anlatayım.
Öncelikle, benim için müzik çok önemli. Herhangi bir arkadaşımla buluşurken bile hazırlanırken arka planda depresif müzikler açmamaya dikkat ediyorum. Çünkü bu müzikler, ister istemez modumuzu etkileyebiliyor; odaklanmamızı, enerjimizi düşürebiliyor. O an arkadaşımla buluşma heyecanımı bir kenara bırakıp bir anda üzülmeye başladığım bile oluyor — çok komik! Bu yüzden genelde hep hareketli şarkılar seçiyorum.
Ayrıca, gideceğimiz yerleri önceden araştırıyorum. En yakın arkadaşlarımla genelde yeni yerleri keşfetmeyi çok seviyoruz. Yeni tatlar denemek, farklı ambiyanslar görmek hoşumuza gidiyor. Hatta bazı mekanlarla bağ bile kurabiliyoruz. Bu yüzden şıkır şıkır giyinip, kendimizi en iyi ve en güzel hissettiğimiz halimizle ister kahveye, ister kokteyle, ister sadece bir akşam yemeğine gidiyoruz. Eve döndüğümde ise kendimi gerçekten pamuk gibi hissediyorum. Yüklerimden arınmış, saatlerce dedikodu yapmamışçasına hafiflemiş oluyorum.
Çünkü arkadaşlarla buluşmanın en güzel yanı: dedikodudur! Kimse aksini iddia etmesin. Duygu paylaşımı, anı paylaşımı… Yıllar geçse de dönüp “Bu böyle miydi?” diyeceğimiz anılara dönüşüyor. Ve bu anılar doğru arkadaşlıklarla yapıldığında, insanı hem duygulandırıyor hem de gururlandırıyor.
Bazen eski arkadaşlar, en yakın arkadaş olmayı başarıyor. Evet, başaranlar var ve ben bunu çok takdir ediyorum. Maalesef ben bunu başaramadım. Ama bir yıl, iki yıl dediğimiz insanlar bile bazen ailemizden daha yakın olabiliyor. Bu yüzden kendinizi asla kapatmayın. “Az ama öz” demeyin. Hayatınızda herkesi tanıyın, herkese bir şans verin. Ve sonunda, size en uygun olan insanla kalın.
Beraber dışarı çıkın, aktiviteler yapın. Unutmayın ki bir insanı tanımanın en iyi yolu, dışarıda insanlara ve çevresine nasıl davrandığına bakmaktır.
Kız kıza davetlerde bol bol fotoğraf çekin, gülün, kahkaha atın. İnsanlar sizi yargılar mı, size bakar mı diye asla düşünmeyin. Üç kişiyseniz üç kişi, dört kişiyseniz dört kişi… Hatta sadece iki kişi bile olsanız, kendinizi arkadaşınızın akışına bırakın ve rahatlayın. Çünkü arkadaşlık, birbirinizi eleştireceğiniz değil; birbirinizi mutlu edeceğiniz, destekleyeceğiniz bir alan olmalı. Mutsuz olduğunuz yerde durmayın. Zaten dışarıda bizi zorlayan o kadar çok şey varken, bir de kendi seçtiğimiz insanlar tarafından üzülmeyi hak etmiyoruz. Siz, bundan çok daha kıymetli ve değerlisiniz.
Unutmayın ki size güveniyorum ve sizi çok seviyorum.