Biz ülke olarak futbolu çok seviyoruz. Herhangi bir spor kanalında sadece futbol konuşulur, sosyal medyada hep futbol içerikleriyle karşılaşırsınız; hatta yenidoğan çocuklara babalarının tuttuğu takımın forması giydirilir. Çocukların isimleri belli olmadan, tuttukları takım bellidir. Ancak tüm bu yoğun ilgimize rağmen, ülkemiz Avrupa'da istediği başarıyı bir türlü yakalayamamıştır. Hatta son yıllarda başarısızlık, adeta gelenek haline gelmiştir.
Türk futbol takımları, Avrupa'da sadece 2 kupa kazanmıştır ve bu kupaların tamamını Galatasaray kazanmıştır. 17 Mayıs 2000'de UEFA Kupası finalinde Arsenal'ı yenerek bu başarıyı elde etmiştir. Aynı yıl, UEFA Süper Kupa'da da Real Madrid'i mağlup ederek ülkemizin son Avrupa kupasını kazanmıştır. 2017 yılına kadar küçük çaplı başarılar elde etsek de, sonrasında kadro değeri bizden çok daha düşük olan takımlara bile yenildik. Bunun en büyük nedeni ise, kuşkusuz sistemsizliktir. Her yıl, taraftarları mutlu etmek amacıyla yapılan pahalı transferler, takımların kadrosunu sürekli değiştirir. Bu da teknik ekibin sağlam bir sistem oluşturmasını engeller. Galatasaray'ın UEFA Kupası kazanan kadrosu 2000'de kurulmadı; temelleri 1996 yılında atıldı. Çünkü başarı, kısa sürede gelmez.
Bu eksikliklerin bir diğeri ise, teknik direktörlerdir. Yönetici ve taraftarlarımızın sabırsızlığı, popülist ve kısa vadeli başarı vaat eden teknik direktörlere yönelmelerine sebep olur. Ne yazık ki, bu teknik direktörler modern futboldan çok geridedir. Takımın fiziksel kalitesini artırmaya yönelik çalışmalar yapılmaz ve bu sebeple daha düşük kadro değerine sahip Kuzey Avrupa takımları, fiziksel güçle bizleri rahatça yener. Ayrıca, teknik direktörlerimizin rakip analizleri oldukça zayıftır. Rakibe göre oynamamız gereken maçlarda bile ısrarla kendi oyun planımıza sadık kalmaya devam ederiz.
Bir diğer önemli konu ise, tesis kapasitesinin yetersizliğidir. Bu konu, başlı başına bir blog yazısına konu olabilecek kadar derindir. Ülkemizde, oyuncu yetiştirmek yerine pahalı yıldız oyunculara yönelmek daha popüler olmuştur. Bu da tesislere ayrılacak kaynağın azalmasına yol açmaktadır. Bir diğer sorun ise, yöneticilerin sosyal medyaya göre hareket etmeleridir. Sosyal medya, takımların başkanlık seçimlerini etkiler. Taraftarını arkasına alan başkanlar seçilir. Bu da yöneticilerin, uzun vadeli sürdürülebilir başarı yerine, taraftarları kısa vadede mutlu ederek yerlerini sağlamlaştırmalarına neden olur. Maalesef, futbolun tüm paydaşları büyük bir dönüşüm gerçekleştirmezse, Türk futbolu daha da kötüye gidecektir.
Görsel: Galatasaray’ın kazandığı UEFA Kupası