Türkiye'deki futbolseverlere sorsak, "Türk futbolunun en büyük sorunu nedir?" diye, insanların çoğu cevabını hakemler veya başarısız yönetimler olarak verir. Ancak en büyük sorun aslında daha yapısaldır. Hafta sonu oturup İngiltere, Almanya, İtalya gibi ülkelerin alt lig maçlarını izlerseniz, oradaki şehir takımlarının yüksek kapasiteli stadyumlarının bile tam kapasite dolduğunu gözlemlersiniz. Oysa bizim en üst ligimizin şehir takımlarının stadyumları bile çoğu zaman boş kalmaktadır. Türkiye’de bir şehir takımı kültürü maalesef yoktur. Bounty mobil tüketici platformu üzerinden yapılan 18 yaş üstü taraftar dağılımı araştırmasında ise, 60 milyon nüfusun 25,9 milyonu Galatasaray’ı, 20,3 milyonu Fenerbahçe’yi ve 13,5 milyonu da Beşiktaş’ı desteklemektedir. Bu durum, Türk futbolundaki İstanbul egemenliğini güçlendirmektedir. Bu egemenliğin birçok tarihi, kültürel ve ekonomik sebepleri bulunmaktadır.
Spor yorumcusu Cem Dizdar, "Benim Samsun'da doğup Beşiktaş'ı tutmam kültürel şizofrenidir" der. Bu metafor, Türkiye'nin sosyokültürel gerçekliğinin bir yansımasıdır. Bunun başlıca sebebi, Anadolu şehirlerinin sosyoekonomik gelişimini geç tamamlaması ve göçlerin kimlik aidiyetini zayıflatmasıdır. Ancak büyük bir istisna vardır. Trabzon şehri, kendi kültürünün ürünü olarak gördükleri Trabzonspor’u güçlü bir şekilde destekleyerek bir spor kültürü oluşturmuşlardır. Böylelikle içeriye sermaye sokmayı başarmış ve kaynaklarını doğru kullanarak birçok sportif başarı kazanmışlar ve çok iyi oyuncular yetiştirmişlerdir.
Trabzon, diğer Anadolu şehirlerine örnek olabilecek bir durumdayken, finansal eşitsizliklerin artması ve sportif başarı eksiklikleri nedeniyle bu kültürün daha fazla yayılması engellenmiştir. Sosyoekonomik sebeplerin yanı sıra, Türkiye’deki ulusal ve yerel algı, Avrupa’ya göre farklıdır. Türkiye’deki İstanbul takımları ulusal bir kimlikle özdeşleştirilmişken, Avrupa'da takımlar daha yerel, hatta şehirdeki siyasi, etnik ve dini gruplara göre ayrılmaktadır. Örneğin, İskoçya'da Glasgow şehrinde Katolik taraftarlar Celtic'i tutarken, Protestanlar Rangers'ı tutar. İtalya'da Milano şehrindeki İtalyan milliyetçileri Milan'ı tutarken, bunu ırkçı olarak görenler İnter'i (tam adı Internazionale Milano’dur) tutar.
Aynı şekilde, Livorno takımı sosyalist bir takımken, Lazio ise faşist bir kimlikle tanınmaktadır. Ancak bizim ülkemizde böyle bir durum yoktur. İstanbul takımlarının tek amacı, sportif başarıda birbirlerini geçmektir. Bu amaç doğrultusunda daha kapsayıcı olmaktadırlar ve ulusal kimliğe bürünerek dışarıdan kolayca sermaye çekmektedirler. Bu durum, Anadolu takımlarıyla aradaki finansal eşitsizliği daha da büyütmektedir. Kısacası, Anadolu’ya futbol kültürü yayılmadıkça İstanbul takımlarının egemenliği sürecek, futbol iklimi düzelmeyecek ve toplumun spora ve gelişimine olan bakış açısı değişmeyecektir.