Merhaba sevgili okuyucum. Elimde sıcacık çayımla yeni yazıma başlıyorum. Aslında bu yazıyı yazmama sebep olan da tam olarak bu çay. Çayı içerken bir anda aklıma, “Nereden çıktı bu içecek?” sorusu geldi. Ve bu düşünce beni, çayın tarihi hakkında araştırma yapmaya sevk etti.
2737 yılına dayanan bir Çin efsanesine rastladım. Efsaneye göre, Çin’in ilk imparatorlarından Shen Nong, bir gün ormanda kaynattığı sıcak suyuna düşen yapraklar sayesinde çayı keşfeder. O yaprakların suya düşmesiyle oluşan çayı içen hükümdar, içtiği şeyin kendisine iyi geldiğini fark eder ve böylece çay, bir içecek olarak tarih sahnesine adım atar.
Çok ilginçtir ki çay, sadece bir içecek değil, birçok kültürde önemli bir yere sahiptir. Sosyalleşmenin, sohbetlerin ve insanları bir araya getiren anların baş rolünde yer alır. Çay, birlik ve beraberlik simgesidir. Birçok buluşmanın başlangıcıdır. İngilizlerin meşhur çay saatinin ortaya çıkışı da oldukça ilginç bir hikayeye dayanır. Bedford Düşesi Anna, öğle yemeği ile akşam yemeği arasında uzun bir zaman dilimi olduğunu fark eder. Bu zaman diliminde acıkmamak neredeyse imkansızdır. Bu yüzden kendine bir araya vakit koyar ve zamanla bu gelenek “çay saati” olarak anılmaya başlar. Çay saatinde, sadece çay değil, yanına leziz atıştırmalıklar da eklenirdi. Zamanla bu gelenek, İngiliz Kraliyet Ailesi tarafından benimsenmiş ve günümüze kadar ulaşmıştır.
İngilizlerle ortak noktamız ise, çay deyince aklımıza ilk gelen çay türü olan siyah çaydır. Siyah çay, Türk kültüründe de önemli bir figürdür. “Çay koy, geliyorum” gibi ünlü sözlerimiz, çayın ne kadar hayatımızın içinde olduğunu gösterir. Çay, sadece içimizi ısıtmakla kalmaz, ruhumuzu da rahatlatır. Bir fincan çay içmek, bazen sadece susuzluğumuzu gidermek değil, aynı zamanda bir dostla yapılan keyifli bir sohbetin başlangıcıdır.