Yapay Zeka Düşünmeyi Bizden mi Alıyor? Öğrencilik, Teknoloji ve Ben
Geçen hafta bir üniversite kütüphanesinde otururken önümdeki öğrencinin ekrana bakışını fark ettim. Gözleri donuktu, elleri neredeyse otomatik bir şekilde klavyede geziniyordu. Sayfasında bir yapay zeka sohbet ekranı açıktı. Başlığı görmemle birlikte içimi garip bir his kapladı: “Düşünmeme Gerek Var mı Artık?” Başta biraz gülümsedim, çünkü bu başlık bana da çok tanıdık geldi. Ama sonra durup düşündüm. Gerçekten... Düşünmüyor muyuz artık?
Ben bir zamanlar saatlerce bir konuyu tartışmayı, kitap karıştırmayı, kafamın içindeki fikirleri defalarca döndürmeyi severdim. Şimdi ise, elimde bir yapay zeka uygulaması varsa, sorumu yazıp birkaç saniye içinde uzun, düzgün, kaynaklı cevaplar alabiliyorum. Bu hem harika bir kolaylık, hem de sessizce büyüyen bir tembellik gibi. Teknoloji hayatımı kolaylaştırırken, düşünme kaslarımı köreltiyor mu diye kendime sormaya başladım.
Benim öğrencilik yıllarım (evet, hâlâ öğrenci sayılırım ama liseyi kastediyorum), kütüphane raflarının arasında kaybolarak, kalemle altını çizerek, saatler süren beyin fırtınalarıyla geçti. Şimdi üniversitede, çoğu arkadaşım bir ödevi alır almaz yapay zekaya başvuruyor. “Giriş paragrafını yaz.” “Kaynak öner.” “Analiz yap.” Liste uzayıp gidiyor. Ve itiraf etmeliyim, ben de zaman zaman bu kolaylığa yenik düşüyorum. Ama fark şu: Ben bu alışkanlığın üzerimde bıraktığı etkiyi sorguluyorum. Herkes bunu yapıyor mu, emin değilim.
Yapay zeka bana göre bir araç. Ama bu aracı nasıl kullandığımız çok kritik. Tıpkı bir hesap makinesi gibi düşünelim. Dört işlemi biliyorsak ve mantığını anladıysak hesap makinesi bir kolaylık sağlar. Ama ilkokul çağındaki bir çocuğa direkt hesap makinesi verirsek, işlem yetisi gelişmeden büyür. İşte yapay zekayla olan ilişkimiz de biraz böyle. Eğer temel düşünme becerilerini, analiz yetisini, yorumlama kapasitesini kazanmadan bu teknolojiyi sıkça kullanırsak, bir şeyleri eksik bırakıyoruz. Ve bu eksiklik fark edilmesi en zor olanlardan biri: Düşünmeme hali.
Geçen ay bir proje ödevi hazırlarken bunu çok net yaşadım. Konum: Dijitalleşmenin insan ilişkileri üzerindeki etkisi. İlk iş olarak, tabii ki ChatGPT’ ye yazdım. Bana gayet mantıklı, kaynaklı, akademik bir içerik sundu. Ama sonra okudukça fark ettim ki, bu içerikte benim duygum, benim düşünce şeklim, benim bakış açım yoktu. Kopyala yapıştır yaparsam, proje iyi not alabilir belki ama “benim” olmazdı. O gün kendi fikrimi yazmaya karar verdim ve kelimelerle savaşarak, silip baştan yazarak, kafamı yorarak belki de uzun süredir hissetmediğim bir zihinsel yorgunluk yaşadım. Ama sonunda o fikir gerçekten “benim fikrimdi”. Ve bu bana inanılmaz bir tatmin duygusu verdi.
Bugünlerde öğrenciler olarak bilgiye ulaşma konusunda tarihin en şanslı nesliyiz belki. Ama aynı zamanda düşünsel tembelliğin eşiğinde duran bir nesiliz. Bilgi önümüzde, yorum da önümüzde, hatta bazen karar bile yapay zekadan geliyor. Peki ya biz ne yapıyoruz? Sadece tüketiyor muyuz? Yoksa hala üretmeye çalışıyor muyuz?
Ben bu yazıyı yazarken bile bazı cümleleri yazmak yerine acaba yapay zekadan destek alsam mı diye içimden geçmedi değil. Ama sonra durdum. Bu yazı benim içimden çıkan, bana ait bir şey olmalıydı. Belki daha az kusursuz, belki daha az akademik ama yüzde yüz bana ait. Ve sanırım artık bu “aitlik” duygusunun peşindeyim.
Öğrencilik hayatımda şunu net bir şekilde gözlemliyorum: Düşünme yetisini korumak için direnç gerekiyor. Kolaya kaçmak çok basit. Ama biraz zorlukla gelen üretim çok daha anlamlı. Yapay zekayı tamamen reddetmiyorum elbette. Bazen çok faydalı, ilham verici ya da yönlendirici olabiliyor. Ama önce kendi düşüncemi oluşturmak, sonra onunla destek almak arasında büyük bir fark var.
Eğer bir gün düşünme becerimizi tamamen kaybedersek, bilgiye ulaşmak bir şey ifade etmez hale gelir. Çünkü bilgiyi yorumlayamazsak, onu dönüştüremezsek, sadece tekrar eden kopyalar oluruz. Ve bence yapay zeka, insanlığın en büyük yardımcılarından biri olabilir ama yalnızca biz gerçekten düşünebiliyorsak.
Bu yüzden artık her gün kendime küçük meydan okumalar yapıyorum: Bir ödevin paragraflarını kendim yazıyorum. Bir konuyu önce deftere karalıyorum. Günde 10 dakika bile olsa hiç yardım almadan sadece kafamda bir konuyu çözmeye çalışıyorum. Çünkü bu yetiyi kaybetmek istemiyorum. Düşünmek, sorgulamak, üretmek… Tüm bunlar beni ben yapan şeyler. Ve teknolojinin gölgesinde, kendi ışığımı kaybetmek istemiyorum.
Belki de en önemli şey şu: Teknoloji bir aynadır. Ona ne verirsek, onu yansıtır. Düşünmeden sorarsak, cevapsız kalırız. Ama düşünen bir zihinle kullanırsak, sınırsız bir evren açar önümüzde. Ben bu evrenin içinde, kendi yolumu çizmeye kararlıyım.