Sabah gözünü açar açmaz başlayan bir koşturmaca… Daha yatağından kalkmadan zihnin
çalışmaya başlıyor. “Bugün ne giyeceğim, işe geç mi kalacağım, bu trafik bitmeyecek mi?”derken gün çoktan seni ele geçirmiş oluyor. Şehir, hızlı. Şehir, yorucu. Şehir, her gün birazdaha zihinsel yük bindiren dev bir problem gibi. Peki, böyle bir tempoda zihinsel dengeyikorumak mümkün mü? Kent stresi dediğimiz şey aslında tam da bu. Sürekli uyaranlarla karşı karşıya kalmak, zihnin bir türlü kendini kapatma fırsatı bulamaması, sosyal kalabalıklar içinde yalnız hissetmek…Tüm bunlar zamanla ruh halini bastıran, enerjini çeken bir döngüye dönüşüyor. Farkında olmadan sabahları yorgun, akşamları isteksiz, gün içinde dalgın ve gergin biri haline geliyorsun. Ama bu döngüyü kırmak, kendi içinde bir alan yaratmak mümkün.Bir düşün. En son ne zaman bir ağacın gövdesine dokundun ya da sabah kahveni bir parkta içtin? Belki de doğayla temasın en fazla saksıda beslediğin bir bitki kadardır. Ama araştırmalar gösteriyor ki günde sadece yirmi dakika doğayla temas, stres hormonlarını ciddi anlamda azaltıyor. Beton yığınları arasında minicik bir yeşil alanda bile zihnin nefes alabiliyor. Sabah yürürken kulaklığını çıkarıp kuş seslerini duymayı denedin mi mesela?
Küçük gibi görünse de bu anlar zihinsel toparlanma için birer kurtarıcı faktör. Bir başka düşman da gürültü. Şehir asla sessiz değil. Sürekli korna calan arabalar, motor sesi, kalabalık uğultusu. Fark etmeden zihnin alarmda kalıyor. Bunu fark ettiğinde evde kendine bir sessizlik köşesi yaratmayı dene. Belki hafif bir müzik, belki sadece loş bir ışık. Gürültüyü tamamen susturamasan bile onu filtrelemeyi öğrenebilirsin. Sessizlik bazen sadece fiziksel değil, dijital sessizlik de iyi geliyor. Gözünü sürekli ekrana diktiğinde beynin dinlenemiyor. Arada bir elinden telefonu bırakıp boş boş oturmak bile şifalı olabiliyor. Şehirde yaşamak, hep bir yerlere yetişme ve panik hali yaratıyor. Otomatik pilota bağlı gibi, sürekli hızla bir şeylerin peşinden koşuyorsun. Ama bir durup yürürken çevrene bakmayı, adımlarını hissetmeyi, nefesini fark etmeyi dene. Belki o an yaptığın yürüyüş bile bir meditasyona dönüşür. Kendi bedenine ve zihnine dönmenin en basit yollarından biri bu aslında: anda kalmak. Düşüncelerden çok duyularına odaklan. Bir otobüs yolculuğunu bile bir içe dönüş yolculuğuna çevirebilirsin. Büyük şehirde yaşarken bir diğer ihtiyaç ise kendine ait bir alan. Karmaşanın ortasında bir sığınak gibi düşün. Odanın bir köşesi, belki bir balkon köşesi… Renkler, kokular, bitkilerle ruhuna iyi gelen küçük bir dünya yarat. Gün sonunda burada kitap okuyabilir, birkaç satır yazabilir ya da sadece hiçbir şey yapmadan oturabilirsin. Bu alan, sana seni hatırlatır. Çünkü şehirde insan kendini unutmaya çok meyilli olur. Ve bazen unuturuz ama şehir sadece stres değil. Aynı zamanda dev bir oyun alanı gibi. Yeni tatlar, yeni insanlar, sergiler, atölyeler. Kendine iyi gelecek şeyleri bu şehir de sunuyor aslında. Yeter ki o kaosun içinde güzellikleri fark edebilecek bir dikkatle bak. Bazen bir konser gecesi, bazen birlikte güldüğün bir arkadaş buluşması, bazen sokakta rastladığın bir sokak müzisyeni.Küçük anlar, büyük dönüşümler yaratabilir.Unutma, şehir seni yutmak zorunda değil. Onun ritmini ezberleyip kendi melodini çalabilirsin. Zihinsel iyi oluş bir lüks değil, senin en doğal hakkın. Kendine alan açtıkça,gürültünün içindeki sessizliği buldukça, o karmaşada kendi merkezini korudukça bu şehir seni değil, sen onu yönetirsin. Metropol yasam tarzını çok seven bir insan bile bazen uzun binalardan, gri havadan, sürekli koşuşturma halinde olan insanlardan veya en basit örnek olanuzun sureler toplu taşıma beklemek ya da özel aracında trafik çekmekten bıkkınlık geçirebiliyor. Şimdiye kadar verilen örneklerden hiçbirini yapamıyorsan veya evde bile kendine ait bir alanın yoksa oturduğun yerde kulağında kulaklık en sevdiğin şarkıyı dinlerken kosusturan insanları, gülüp kahkahalara boğulanları, kavga edenleri izleyip kendi kendine senaryo kurarak kendin icin bile olsa komik ve eğlenceli bir hale getirebilirsin. Bırak şehir seni yutamasın.