İber yarımadasının görülmeye değer noktalarını anlatacağım serinin ilk yazısına hoş geldiniz. Bugün sizlere hayatımın 5 ayını orada yaşayarak çok keyifli vakitler geçirdiğim Madrid’den bahsedeceğim.
1975 yılına kadar Franco diktatörlüğü altında tüm dünyadan kopuk, resmen karantina altında yaşayan ülkenin (Franco’nun ölümünün ardından) bugünkü konumuna gelişinde sürgünde doğan ve 1969 yılında varis seçilen Kral Juan Carlos I.in demokratikleşme adımlarıyla yaptığı, cumhuriyetçilerin bile beğenisini ve saygısını kazanan katkıları göz ardı edilemez. Bu dönemde iklimi, doğası, tarihi ve geniş sahilleriyle dünyanın en önemli turizm merkezlerinden biri haline gelen ‘‘Don Kişot’’un ülkesi bugün Avrupa’nın en gözde ülkeleri arasında yer almakta.
Tavsiyelerim
Madrid’in hem başkent hem de metropol bir şehir olmasından dolayı hayat pahalılığı konusunda İspanya’da başı çeken şehirlerden birisi olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Fakat derdiniz sadece birkaç gün geçirmekse harcadığınız paranın kuruşu kuruşuna hakkını alacağınızı da garanti edebilirim.
Şunu demeden de geçmeyeyim. Eğer İspanya turu yapacaksanız İspanya’nın meşhur lezzetlerini Madrid’de değil, ortaya çıktığı yörelerde denemenizi tavsiye ederim. Bunlara örnek vermem gerekirse ‘‘Paella’’yı Valencia’da, Tapas lezzetlerini Sevilla’da; lezzetler haricinde İspanya’nın meşhur flamenkosunu da aynı şekilde Sevilla sokaklarında ufak bir bahşişle izlemenizi tavsiye ederim. Bunların en önemlilerinden önümüzdeki bloglarımda bahsedeceğim.
Nereyi görmeli
Bana kalırsa Madrid’i tarihi ve doğal güzellikleriyle görmek istiyorsanız 3-4 gün gibi bir sürenin sıkıştırılmış bir programla yeterli olabileceğini söyleyebilirim ama gece hayatının da tadına varmak istiyorum derseniz 1 hafta bile sizin için yeterli olmayabilir.
Şimdi gelin, Madrid’in gezilip görülmesi ve deneyimlenmesi gereken en önemli noktalarına bir göz atalım:
Retiro Parkı
Madrid’de geçirdiğim 5 aylık süreçte her canım sıkıldığında ziyaret ettiğim bu nokta metropolün içinde yürüyüş, spor yaparak rahatlayabileceğiniz veya arkadaşlarınızla elinize birer kahve ve birkaç atıştırmalık alarak oturup sohbet ederek harika zaman geçirebileceğiniz bir alan. Diğer maddemize geçmeden şunu da belirtmek isterim ki Madrid’de metropolün getirdiği hızlı hayat içerisinde duraklayıp hava almanızı sağlayacak pek çok park mevcut fakat Retiro açık ara en turistik ve canlı olanı.
Cibeles Sarayı
Arda Güler’in, Real Madrid şampiyonluk kutlamalarında (Real Madrid’in şampiyonluk kutlamalarının Cibeles Meydanında yapılması bir gelenektir), önünde ‘‘Hola, Madridistas!’’ diye bağırdığı saray desem çoğunluğunuz az çok hatırlayacaktır. Üst katlarında manzaraya karşı kokteylinizi yudumlayacağınız bir bar ve bu barın bir üst katında Cibeles Meydanı’nın harika eşliğiyle gün batımını izleyebileceğiniz bir terası bulunuyor. Girişler €3 gibi uygun bir fiyatta.
Gran Via
Şehrin en hareketli sokağı olan aynı zamanda La Casa de Papel dizisini izleyenlerin çoktan aşina olduğu Gran Via, şehrin en hareketli zamanında ziyaret ederseniz sizde bunalıp bir yerlere kaçma isteği uyandırabilir. Bunun haricinde mimarisiyle ve yol boyu uzanan dünyaca ünlü mağazalarıyla önemli bir turistik merkez.
Sol Meydanı
Şehrin en önemli meydanı olan Sol yıl içinde pek çok kutlamaya ev sahipliği yapmasıyla beraber Gran Via ile aynı şekilde dünyaca ünlü birçok mağazanın konumlandığı turistik bir alan. Burayı ziyaret etmişken Madrid’in sembolü olan Ayı ve Kocayemiş Ağacı Heykelinin ayısının sol topuğuna dokunup dilek tutmayı unutmayın.
Prado ve Reina Sofia Müzeleri
Müze gezmeyi seven ama tüm tatilini müze gezerek geçirmek isteyenler için verebileceğim en büyük tavsiye, bu iki müzeyi gezmenin yeterli olacağı yönünde. Zaten İspanya’nın en ünlü ressamlarının önemli eserlerini barındıran Prado Müzesindeki bütün resimleri incelemeniz en az iki saatinizi alacaktır. Öte yandan daha modern eserlere ev sahipliği yapan Reina Sofia Müzesinde Picasso’nun en önemli eseri olarak kabul edebileceğimiz ‘‘Guernica’’ yı görme fırsatı bulabilirsiniz. Bu iki müzeye girişler öğrencilere ücretsiz, yetişkinler için fiyat biraz baharatlı gelebilir fakat buraya kadar gelmişken bu iki müzeyi de kesinlikle görmelisiniz.
Madrid Kraliyet Sarayı
18. Yüzyılda Kral Philip V.in emriyle inşa edilen saray, Madrid gibi bir kraliyet şehrini daha yakından tanıyabilmeniz için kesinlikle görmeniz gereken bir nokta. Bu saray günümüzde hala İspanya’da gerçekleşen önemli politik buluşmaların merkezi konumunda. Girişler €20 civarında.
Debod Tapınağı
Evime yakın olması sebebiyle bu tapınak Madrid’de en çok ziyaret ettiğim noktaydı. Bu noktadan, inanılmaz gün batımının keyfini kraliyet sarayının eşliğiyle çıkarmak için her gün, gün batımı saatinde üşenmeden koşuya çıkardım. Nefes kesen manzarayı en güzel noktadan izlemek için gün batımından 1-1.5 saat önce, kısacası turist akını başlamadan, yerinizi alın derim. Bu arada tapınaktan bahsetmediğimin farkındayım ancak manzara tapınağın güzelliğini biraz gölgede bırakıyor.
E, gezdik gördük, ne yiyip ne içeceğiz?
Vedat Milor gibi bir gurme olduğumu söyleyemem fakat hem benim beğendiğim hem de toplumun geneli tarafından beğenilen birkaç noktadan bahsedebilirim.
Tiki Taco
Tanesi €1.5 - €4.5 fiyat aralığında olan tacolarıyla Tiki Taco hem lezzetli hem de uygun. Gran Via’ya çok yakın bir konumda bulunun bu mekâna giriş için biraz sıra beklemeniz gerekebilir fakat bekleyeceğiniz vakte değer.
Honest Greens
Sadece İber Yarımadasında (Portekiz ve İspanya) bulunan bu mekân vejetaryenler tarafından oldukça büyük ilgiyle karşılanıyor. Gittiğinizde falafel menüsünü denemenizi tavsiye ederim.
La Dulceria
Tribunal metro istasyonuna oldukça yakın konumda bulunan bu tatlıcı, Google’daki yüksek puanı sayesinde bulup cheesecakelerini denediğim ve gerçekten beğendiğim bir tatlıcı oldu.
Next Level Arcade Bar
Bu mekân şüphesiz Madrid’deki en sevdiğim barlardan biriydi. Sadece €4.5 gibi bir fiyata içeceğinizi alıp gece dörde kadar istediğiniz atari oyununu arkadaşlarınızla istediğiniz kadar oynayabildiğiniz bir yer.
Konaklama
Konaklamanın sıradan bir Avrupa ülkesinden daha pahalı olduğunu söyleyemem. Merkezdeki turistik bölgelere yakın, uygun fiyata rahatlıkla konaklama bulabileceğinizi söylemem yanlış olmaz. Ailecek veya arkadaşlarınızla geliyorsanız önerim Airbnb kiralamanız veya uygun bir hotelde kalmanız. Ancak bireysel olarak geliyorsanız günlüğü €20’dan başlayan onlarca hostel’den birini tercih etmenizi öneririm.
Sonuç – Hislerim
Elbette, hayata daha farklı bakmamı sağlayan bana onlarca hatta yüzlerce şey öğreten bu şehrin bendeki yeri bambaşkadır ama bir yerde de dürüst olmak gerekiyor. Madrid’de uzun vadeli planlar yapacaksanız bilmenizde fayda var ki, Avrupa’nın diğer merkezlerine kıyasla Madrid’de, her hafta yapacak yeni aktiviteler bulmanız çok da kolay değil. Açıkçası Madrid’de geçirdiğim son haftalarımda arkadaşlarımla farklı barlara gitmekten başka yapacak pek aktivite bulamamıştım. Fakat bu olumsuzluğa rağmen, yerli halkın çoğunluğunun gösterdiği saygı ve sıcak kanlılıkla Avrupa’nın en yaşanabilir şehirlerinden birisidir benim gözümde Madrid.